Çerkezköy Mutlu Sonlu Masöz Bayanlar

Çerkezköy Mutlu Sonlu Masöz

Scarlet koşmayı bıraktı ve durduğunda, tam olarak tavandaki delikten vuran, kare şeklindeki güneş ışığının altındaydı. Hızla dönerek bu sefer öteki merdivenlere, opera binasının alt katlarına uzanan basamaklara doğru atıldı Yukarıdan çarpılan bir kapı sesi ve arkasından yeri döven ayak sesleri terfi etti: Scarlet seslerin tek Çerkezköy Mutlu Sonlu Masöz bir çift mi yoksa iki çift ayağa mı ait olduğundan kesin olamadı. Tişörtünün arkası terle sırılsıklam olmuştu. Adrenalinle gelen güç geri çekilmeye başlamıştı ve bacakları ağrıyordu. Bir köşeyi döndüğünde kendini zifiri karanlığın içinde buldu.

Burası bir zamanlar operanın önemli misafirlerine ayrılmış bir bölümdü ve çok sayıda koridor ile kapı, operanın alt katındaki her yere uzanıyordu. Scarlet sağ taraftaki koridorların onu tutuklu hücrelerine geri götüreceğini biliyordu, bu nedenle sol tarafa saptı. Üst kata uzanan  iki merdivenin arasında, susuz bir büyük çeşme duruyordu. Çeşmenin ortasındaki kaidenin üstünde, yarı giyinik bir bakirenin bronzdan heykeli yükseliyordu. Yıllara meydan okuyabilmiş az sayıdaki heykelden biri olmalıydı. Scarlet karşı taraftaki merdivene doğru koştu. Yine lobiye çıkmanın intihar anlamına gelip gelmeyeceğini sorguladı ama burada kapana kısılı bir hâlde beklemenin de daha iyi bir alternatif sunmadığının farkındaydı.

Çerkezköy Mutlu Sonlu Masöz

Merdivenlerin nihayetinde geldiğinde, ayağı çeşmenin alçak duvarına çarptı. Haykırarak sendeledi. O daha yere düşmeden önce, Ran üstüne binmişti. Tırnaklar Scarlet’ın omzuna gömüldü, onu kurumuş  çeşmenin zeminindeki kırık karolar üstünde sırtüstü döndürdü. Scarlet, Ran’ın parlayan gözlerine baktı. Bir deliye, bir katile ait bu gözler, ona Wolf’un sokak dövüşü sırasındaki hâlini anımsattı. Boğazı korkuyla sıkıştı, içinden yükselen çığlığı, çıkacak bir boşluk bulamadı. Ran kızı tişörtünden kavrayarak yerden kaldırdı. Scarlet adamın  bileklerini kavradı. Fakat Ran yüzünü ona yaklaştırırken, Scarlet karşı koyamayacak kadar taş kesmişti. Ran’ın ağız kokusuyla öğürecek gibi oldu. Çürük et ve kan kokusu… Babaannesi…

“Tiksinti verici bir fikir olmasaydı, hazır yalnızken, senden derhal şimdi faydalanmayı arzu ederdim,” dedi Ran ve Scarlet ürper-di. “Sırf ona söylemiş olduğimde kardeşimin yüzünde belirecek ifadeyi görmek için bile buna değebilirdi.” Ran kükreyerek kızı heykelin üstüne doğru fırlattı. Scarlet’ın sırtı bronz kaideye çarptı ve ciğerlerindeki tün nefes boşalırken, başlangıcında büyük bir acı hissetti. Elleri göğsünde, ciğerlerini tekrar doldurmaya çabalayarak yere yığıldı. Ran ise iki ayak üstüne çömelmiş, kızın üstüne atlamaya hazırlanıyordu. Dilini sivri dişlerinin üstünde gezdirdi ve salyaya buladı. Scarlet’ın midesi kasıldı. Kendini heykelle duvar arasındaki daracık boşluğa itebilme umuduyla, ayaklarıyla yeri dövdü. Ortadan kaybolmalıydı. Saklanmalıydı.